Güzel Sanatlar Fakültesi - gsf@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 Güzel Sanatlar Fakültesi - gsf@gelisim.edu.tr


 Çiğ Beslenmek Doğru mu Yanlış mı?

İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ), Güzel Sanatlar Fakültesi (GSF), Dekan yardımcısı ve Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü öğretim üyesi Dr. Öğr. Üyesi Murat Doğan’ın Yemek Zevki Dergisi Şubat sayısında yeni makalesi yayınlandı.

Dr. Öğr. Üyesi Murat Doğan “Mutfakta Bilim Var” serisine bu ay “Çiğ Beslenme” üzerine yazmış olduğu makalesiyle devam ediyor.

Dr. Öğr. Üyesi Murat Doğan;

Öncelikli olarak çiğ beslenmenin ne olduğundan başlamanın yararlı olacağını düşünüyorum. Çiğ beslenme batı dünyasında başlamış, tüm dünyaya yayılmış ve öze dönüşü savunan bir akım veya yaklaşımdır. Bu yaklaşım, atalarımızın binlerce yıl öncesinde dahi çiğ beslenerek yaşamını devam ettirebildiğini ve sağlıklı kalabildiğini savunmaktadır. Ancak baştan şunu söyleyeyim; diyetlerinize başlamadan önce kesinlikle hekiminize ve diyetisyeninize danışmalısınız.

Çiğ beslenme iki farklı uygulamayı içermektedir. Bunlardan biri radikal diğeri ise biraz daha soft (yumuşak) olan uygulamadır. Radikal uygulamada tüm yiyeceklerimizin çiğ olarak tüketilmesi temel kuraldır. Bu uygulamanın birçok sorunu beraberinde getireceğini düşünüyorum. Soft uygulamada ise, örneğin sebzeler 40-45° C ısıl işlemden (bir nevi düşük sıcaklıkta pişirme) geçirilmesi ile tüketilebilmektedir. İşte bu noktada şunu söyleyebilirim ki, sağlıklı beslenme prensiplerine daha uygun olan uygulama şekli budur.

Çiğ beslenmenin diğer beslenme çeşitlerine göre avantajları nelerdir?

Eğer çiğ beslenmeyi uzun süreli değil de, kısa süreli uygularsak sağlığımıza katkıları olabilir. Örneğin çiğ beslenmeye karar verdik. Bunu bugünden yarına hemen uygulamaktansa tedrici olarak uygulamada yarar var diyebilirim. Böylece bu tür bir diyetin sağlığa yararlı etkilerini görebiliriz. Bunlardan ilki vücudumuzun detoksifikasyonuna (zehirlerden arınma - detoks) yararı olabilir. Aşırı protein ağırlıklı beslenen bir birey olduğumuzu düşünelim. Özellikle karaciğerimiz detoksifikasyon işleminde; örneğin işlenmiş et ürünlerinden gelebilen zehirli parçacıkların (nitrit, nitrat vs.) zehirsiz hale getirilmesinde zorlanmaktadır. Aralıklı olarak çiğ beslenerek karaciğerimizi bir nevi dinlenmeye almış oluyoruz. Buna ek olarak böbreklerimizi de rahatlatıyoruz. Hatta diğer sindirime destek yapıları olan; dişlerimizi, midemizi, pankreasımızı, safra kesemizi ve tüm bağırsak sistemimizi rahatlatıyoruz. Ancak şuna da dikkat etmemiz gerekir; çiğ diyete hemen başlamayalım. Sindirim sistemimiz mekanik yapıya sahip değildir. Organik yapıya sahip özel bir sistemdir.

Bu nedenle lütfen çiğ beslenme diyetine başlarken sistemimizi yani vücudumuzu bu duruma alıştırarak başlayalım. Yoksa ilk haftadan istenmeyen sonuçlar doğacaktır. Bunlar karın şişkinliği, hazımsızlık, baş ağrısı ve benzerleridir.

Çiğ beslenmenin bir diğer önemli katkısı, lifli yiyecekleri bolca tüketimimizi sağlamasıdır. Lifli yiyecekler (bolca prebiyotik içerir) bağırsak sistemimizde bizimle birlikte dostça yaşayan ve sağlıklı bir yaşam sürmemize önemli katkıları olan mikropların (probiyotikler) olmazsa olmaz besinleridir.

Biz onları besliyoruz ve destekliyoruz. Onlar da bağışıklık sistemimizin güçlendirilmesinden tutun da alerjik durumlarımızın azaltılmasına kadar birçok konuda yardımcı oluyor.
Bunun dışında diğer artıları nelerdir dersek… Kilo fazlamız varsa, aşırı kalori almaya devam ediyorsak, burada çiğ beslenme diyeti devreye girecek ve fazladan kalori almamız engellenmiş olacaktır.

İnsanlar yaşamları boyunca çiğ beslenebilir mi?

Kesinlikle söyleyebilirim, insanlar yaşamları boyunca çiğ beslenemez. Bunu yapmak çok zor. Ancak imkânsız değil tabii ki. Hepimizin bildiği sağlıklı beslenme piramidi var. Burada alınması gereken protein, karbonhidrat ve yağ miktarları belirtilmektedir. Örneğin protein, özellikle yaşlı ve çocuklar için çok önemlidir. Kaliteli proteinler ise, daha çok hayvansal besinlerde bulunmaktadır. Çiğ beslenenlerin gereken proteini alabilmeleri için ceviz, badem ve fındık gibi kuruyemişleri ve soya ürünleri önerebiliyoruz. Ancak ceviz, badem gibi kuruyemişler çok fazla yağ barındırdıklarından kilo sorununu beraberinde getirebilir. Ayrıca bir avuç ceviz veya fındık yemek protein ihtiyacını karşılamada yeterli gelmeyebilir. Daha fazlasını yemek zorunda kalabiliriz. Bu da kaçınılmaz olarak kilo fazlasına neden oluyor. Her zaman şunu önerebiliriz; kısa süreli çiğ beslenme tamam, ancak tüm yaşam boyunca bu diyete hayır!

Çiğ beslenme bir diyet şekli olarak kullanılabilir mi?

 Kısa sürelerde kullanılması koşuluyla olabilir. Bu şekilde hem ödem atmış oluyoruz. Hem kilo veriyoruz. Bunun yanında toksinlerden arınıyoruz ve hayati organlarımızdan olan sindirim organlarımızı dinlendiriyoruz.

Çiğ beslenme uygulandıktan sonra kişi eski yeme düzenine geçerse ne olur?

Bu geçişler birden olmamalı. Bu tür radikal diyetlerde ani geçişler sağlık sorunlarına neden olacaktır. En güzeli değişimler zamanla yayılmalı, birkaç hafta içinde geçişler sağlanmalıdır. Böylece sağlık sorunları engellenecektir. Kısaca sistemimiz mekanik bir makine değildir. Organik bir sistemdir bu nedenle aç kapa şeklinde yapılan geçişler çok tehlikelidir. Her zaman alıştıra alıştıra olmalı diye düşünüyorum.

Dr. Öğr. Üyesi Murat Doğan makalesinin devamında “Çiğ beslenen insanlarda vitamin eksikliği görülür mü?”, “Eti çiğ yemek veya limon, tuz ve zeytinyağı ile marine edip yemek sağlıklı mı?”, “Çiğ beslenen bir bireyin günlük menüsü nasıl olmalı?” konularından bahsetmiş, kahvaltı, öğle yemeği ve akşam yemeği menülerine örnek tarifler vermiştir.

Dr. Öğr. Üyesi Murat Doğan’ı tebrik ediyor, çalışmalarının devamını diliyoruz.



Haberler

Tüm Haberler