Güzel Sanatlar Fakültesi - gsf@gelisim.edu.tr


 Covid Salgınıyla Mücadelede Sağlık Neferi Öğrencimiz Selçuk Bakaç ile Röportaj

İstanbul Gelişim Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi İletişim ve Tasarımı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Çağlayan Hergül ile Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü 1. sınıf öğrencisi ve Paramedik Selçuk Bakaç ile Covid salgınında öğrenci ve paramedik olma konusunda bir röportaj gerçekleştirdi.
Yaşadığımız Covid salgını döneminde sağlık neferlerimiz, görevlerini hayatları pahasına insanüstü çabalarla gerçekleştiriyorlar. Bu mücadelede bizden biri, öğrencimiz Selçuk Bakaç da yer alıyor. Sanat ve Tasarım Tarihi dersinde Bakaç’ın Paramedik olduğunu öğrenen Dr. Öğr. Üyesi Çağlayan Hergül, küçük bir söyleşi gerçekleştirdi.

Konuyla ilgili Dr. Öğr. Üyesi Çağlayan Hergül şunları söyledi:

“Diğer öğrencilerimizden yaşça büyük ve deneyimli olan Selçuk Bakaç ile ilk karşılaşmam uzaktan eğitim sırasında oldu. Kendisinin paramedik olduğunu, derslerini uzaktan eğitim sürecinde çalışma hayatının zor koşullarına rağmen sürdürdüğünü duyunca oldukça etkilendim ve saygı duydum. Bakaç, dönemin başından sonuna dek hiçbir şekilde dersleri aksatmadı. Gerek ambulansta gerekse görev merkezlerinde derse tam katılım sağladı. Diğer yandan bir gezgin de kendisi. Derslerimizde bizi, gezdiği çok sayıdaki ülkenin kültürü hakkında aydınlatıyor ve genç öğrencilerimizi de yurtdışı konusunda cesaretlendiriyor. Bunun yanı sıra hem derslerdeki başarısı hem de paramedik tutkusu bizleri de canlı tutuyor.”

Röportaj Hergül’ün sorularıyla şu şekilde ilerlemiştir:

Öncelikle İstanbul Gelişim Üniversitesini tercih etmendeki amacını öğrenebilir miyiz?
 
Çin’de vakalar patlayınca Türkiye'ye de eninde sonunda bu salgının geleceği belli olduğu an bunu fırsata çevirmek istedim. Üniversite sınavına girdim. Çıkacak puana göre hangi üniversiteyi tercih edeceğimi bilemiyordum. Eğer, İstanbul dışı denk geliyorsa zaten gitmeyecektim. İstanbul denk geliyorsa bana en yakın, ulaşılabilecek mesafede olan üniversiteye gidecektim. Bu da İstanbul Gelişim Üniversitesi’ydi ve kampüsümüz çok güzeldi. Puanlarım açıklandığı zaman ilk başvurduğum üniversite İstanbul Gelişim Üniversitesi'ydi. Burs da çıkınca ve kabul edilince burada eğitim almaya karar verdim.
 
Başka bölümler değil de neden Gastronomi ve Mutfak Sanatları?
 
Çünkü çalışma hayatıma 1995 yılında McDonald's'ta başlamıştım. Elim bu tip işlere yatkın olduğu için ve bunun nasıl bir şey olduğunu daha sanatsal bir yönle öğrenebilmek için bu bölümü tercih ettim.
 
Sanata olan ilginiz nasıl başladı?
 
1979 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin kreşine 7  aylıkken giriş yapmışım. Hastanenin yönetimi o zaman  müzikle terapiye inandığı için 900 dönümlük hastanenin her yerinde klasik müzik çalıyormuş.  Beethovenlar, Mozartlar… Aryalar her şey… Yaklaşık 13-14 yaşına kadar bu güzelliği tecrübe etme fırsatı buldum. Ortaokula başladığım zaman Simpsonlar çizgi filmiyle tanışmıştım.  O zaman TRT 1 veriyordu. Simpsonları çizmeye başladım hiçbir destek almadan. Tek başıma okul çantamın üzerinde Simpson ailesinin resimlerini çiziyordum. İçimde resimle ve müzikle ilgili bitmeyen bir heves ve ilgi oldu. Çizmeyi bırakmadım. Bununla birlikte bas gitar eğitimi aldım sonra bateri öğrendim. Kısacası bir şekilde sanatla hep iç içeyim. O nedenle de aslında Güzel Sanatlar Fakültesi, Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümünü tercih ettim. 
 
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi yerleşkesinde büyümek ilginç bir deneyim. Hastalarla hiç temas ediyor muydun?
 
7 yaşına kadar hastanenin içindeki anaokulunda eğitim aldım. 7 yaşından sonraki ilkokul dönemimde Bakırköy İlkokulu’na gidiyordum. Annemle babam hastanede çalıştığı için tekrar buraya gelip oradaki çocuk kulübüne gidiyordum. Ardından gittiğim lise de zaten 500 metre ilerideydi. Dolayısıyla hastanenin içinde büyüdüm diyebilirim. Hastane tamamen izole bir yer. Dışarıdan sıradan bir vatandaşın içeri girmesi mümkün değil. Çok ilginç insanlar tanıdım, kimisinin vefat haberlerini alıyorum şu sıralar. Bugün bile gittiğimde beni hala tanıyanlar çıkıyor. Diğer yandan aslında ben sağlık sektöründe çalışmak istemedim. İbn-i Haldun'un bir sözü var “İnsanın kaderi doğduğu coğrafyasıdır” diye… Benim de doğduğum yer kaderimmiş diye düşünüyorum.
 
Sanat ve Tasarım Tarihi dersimizde ekspresyonizm akımı işliyorduk. O sırada sen bu tarz resimlerin aslında Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin duvarlarında gördüğünü anlatmıştın, onunla ilgili biraz bilgi verebilir misin?
 
Kronik hastaların yani yatışı ömür boyu sürecek hastaların rehabilite edildiği bir yer var burada. Sosyal hizmet görevlileri, resim öğretmenleri, beden eğitimi öğretmenleri gibi birçok branştaki eğitimciler ile hastalara aktivite yaptırma konusunda anlaşma yapılıyordu. Bunlar hastaları değişik alanlarda eğitmeye çalışıyorlardı. O esnada resim yaptıranlar vardı. Resim yaptıranlar soyut ve ekspresyonist tarzda, derslerimizde gördüğümüz tablolara benzer eserler ortaya çıkartıyorlardı. Bu çalışmalar, hastane duvarlarına asıldı ve sergilendi. Çok da güzel işler çıkmıştı.
 
Peki, sağlık eğitiminin yanında üniversitemizden önce başka bir alanda eğitim aldınız mı?
 
İstanbul Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nü açıktan okuyorum.  Bu bölümü seçmemdeki sebep Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde büyüyen bir insan olarak oradaki psikiyatrist ve doktorlardan etkilenmemdi. Doktor olamadım, hele ki psikiyatri doktoru olmak da çok yüksek puan gerektiriyordu. O nedenle ben de hem insan bilimini hem de toplum bilimini araştırmak konusunda eğitim almak istedim. 

Bir yandan paramediksin, ambulansı kullanıyorsun ve bir yandan da derslerine devam ediyorsun. Çok yoğun olduğunu hatta mesai saatlerinin uzatıldığı zamanları ve yaşadığınız zorlukları dışarıdan takip ediyoruz. Nasıl yönetiyorsun bu durumu?
 
Benim nöbetim saat 08.00’den 08.00’e kadar 24 saat sürüyor. Bu 24 saat içinde 3 kişiyiz, bizim noktamızda 3 ambulans var. Yani bu noktada 9 personeliz. Bizim aracımızda benden hariç 2 kişi daha oluyor. Herhangi bir vaka olmadığı sürede derslere rahat girebiliyorum. Ambulansta olduğum sürede ise telefonu aracın bluetoothuna bağlıyorum ve dinliyorum, tabii yanımdaki diğer arkadaşlarım da aslında dersi benimle birlikte dinliyor, bölümü benim dışımda iki kişi daha okuyor diyebilirim. Ben bir şey kaçırdığım zaman onlar bana destek oluyor. Diğer yandan öyle anlar oluyor ki, bazen sedye taşırken bile dersi dinlediğim oluyor. Mümkün olduğunca gerek kulaklıkla gerekse doğrudan dinleme koşuluyla derslere katılıyorum, katılmaya çalışıyorum.

 

Yani bu muazzam çabanı gerçekten çok takdir ediyoruz. Gurur da duyuyoruz. Son olarak, çok yönlü bir yapın var. Bir yandan da gezginsin aslında, pek çok ülkeyi ziyaret ettin. Bir gezgin, bir paramedik, bir sosyolog ve bir öğrenci olarak, bütün deneyimlerinden yola çıkarak kendi sınıf arkadaşlarına ve diğer öğrenci arkadaşlarına nasıl bir mesaj vermek istersin?
 
Hayallerinin peşinde koşacaklar. Ben 42 yaşında gastronomi öğrencisiyim. Hayal gücüm olmasaydı bu kadar şeyi hayata geçiremezdim. Başarılarındaki en temel öğe hayal etmek olmalı ve bu uğurda yılmadan usanmadan çalışmaları…
 
Öğrencimiz Selçuk Bakaç’a verdiği röportaj için teşekkür ediyor; eğitim ve çalışma hayatında başarılar diliyoruz.
 



Haberler

Tüm Haberler