Arş. Gör. Merve Karadaban Kentsel İç Mekân Tasarımını “Geçicilik” Kavramı Üzerinden Değerlendirdi
İstanbul Gelişim Üniversitesi (İGÜ) Güzel Sanat Fakültesi (GSF) İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü Arş. Gör. Merve Karadaban, kentsel iç mekânların tasarım sürecini “geçicilik” kavramı üzerinden değerlendirdi.
Kentsel iç mekân kavramının “deneyim” faktörüne referans verdiğini vurgulayan Arş. Gör. Merve Karadaban, kent içerisindeki kamusal alanların tasarlanırken bu alanların birer sosyal “katalizör” olarak ele alınması gerektiğini vurguladı. Ardından kalıcılığa karşı geçicilik ilkesi benimsenerek tasarlanan kentsel iç mekânların tasarım sürecinde esnekliğin önemine değindi. İşte Arş. Gör. Merve Karadaban’ın değerlendirme yazısı:
“Kent içerisindeki kamusal alanları tasarlarken, bu alanların birer sosyal ‘katalizör’ olarak ele alınması, beden-mekân-kent ilişkileri arasında kurulan aidiyet bağındaki kurucu rolleri ile geliştirilen bakış açıları büyük bir önem arz etmektedir. Bu anlamda kamusal alanın ‘kentsel iç mekân (urban interiors)’ kavramı ile ele alınması ‘deneyim’ odağında kurulan kent ilişkisini tanımlamaktadır. Kamusal alanın içeriğini detaylandıran ‘kentsel iç mekân’ kavramı bir yandan kent mobilyaları gibi fiziksel tasarım öğelerini kapsarken, diğer taraftan alanın aktiviteler odağında programlanmasını da içermektedir.”
“Kentsel iç mekân fiziksel durumundan yani kapalı olmama durumundan öte, algısal bir iç mekânı tanımlamaktadır.”
“Bu alanların hem kullanıcıdaki etkileri hem de üretilme biçimleri iç mimarlık disiplini ile doğrudan ilişkili olarak görülebilir. Kentsel iç mekânın ‘dinamik’ bir yapıya referans veren tarifi, kentle kurulmuş güçlü ilişkileri, temasları ve zamansal değişimlere ayak uydurabilen bir durumu işaret etmektedir. Bu anlamda kamusal alanların değişimlere hızlı cevaplar oluşturabilmesi açısından, ‘kalıcılık’ odağından sıyrılıp ‘geçici’ durumları kapsayabilecek, esnekliğin öne çıktığı alt yapıların tasarlanması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda kentsel iç mekân kavramı geçicilik odağında yeni bir planlama stratejisinin potansiyelini taşımaktadır ve buna olanak sağlayabilmektedir. John Chase, Margeret Crawford ve John Kaliski (2008)
‘’Kentsel tasarım ve planlama, geleneksel olarak, alt yapının uygulanmasında olduğu gibi, kalıcı, statik kentsel koşulların yaratılmasıyla veya açık alanların ve yapılı formun tanımlanmasıyla ilgilidir. Bununla birlikte, gerçeklik, kinetik bir durumdur ve geçici özelliğe sahiptir. Onun gerçekliğini ve belirli bir kentsel şartı deneyimlememizin temelini tanımlar.’’ diyerek aslında var olan koşulların bizlerin öngörüleri çerçevesinde oluşturulduğu ve bu koşullara uygun kent planlamaları yapıldığını söylemektedirler ancak bahsettikleri gibi hayat öngördüğümüz gibi sabit değildir ya da yavaş ilerlememektedir.”
“Dönüştürülmek istenen bir alanı toptan tasarlamaya çalışmak yerine bir takım faz oaketleri halinde kullanıcının isteklerine cevap oluşturacak şekilde bir süreç tasarlamak hem sürdürülebilirlik açısından hem de kullanıcı odaklı tasarım açısından bir metot olarak üretilebilir.”
“Bu anlamda kentsel çalışmalarda üretilen planlamalar hızlıca alınmış kararların oldukça yavaş bir şekilde uygulanması şekline bürünebilmektedirler. Bu hem kullanıcının taleplerini doğru okuyamamaya hem de üretilenin zaman ilerleyişiyle kullanıcıya cevap verememesine dönüşebilir. Bu noktada aceleci tavırlar ile planlama yapmak yerine kullanıcı davranışlarını ve taleplerini anlayabilmek adına birtakım deneylere yer vermek büyük bir önem arz etmektedir. Bu bağlam içerisinde, dönüştürülmek istenen bir alanı toptan tasarlamaya çalışmak yerine bir takım faz paketleri hâlinde kullanıcının isteklerine cevap oluşturacak şekilde bir süreç tasarlamak hem sürdürülebilirlik açısından hem de kullanıcı odaklı tasarım açısından bir metot olarak üretilebilir. Bu faz paketleri kullanıcının davranışlarını anlamak için ‘es’ ya da durak noktaları halinde üretilir. Her ‘es’te kullanıcının çevre ile ilişkisi sorgulanıp, alınan geri dönüşlere göre değişiklikler yapılabilir.
Böylece canlandırma-düzenleme-tetikleme, tasarım ve yönetim arasında, sürekli birbirine dönebilen bir üçleme yaratılabiliyor. Bu üçleme arasındaki geliş gidişlerin nihayete erdirildiği, yani kullanıcı isteklerinin, davranışlarının çözümlendiği noktada ise geçici durumların kalıcılaşması sürecine geçilebiliyor. Kısaca geleneksel olarak sürdürülen ‘pratikler’in tanımına zıt bir tasarım yöntemi olarak görülebilen ‘geçicilik anlayışı ile tasarlama’, tanımın yaratmış olduğu her şeyi tek elden (tek bir tasarımcıdan çok tasarım sürecinde oluşturulan tek odaklı düşünceden bahsedilmektedir) üretme tavrına bir karşı çıkış ile katılımcılığı ve tasarımın her safhasına yayılmış sorgulamayı temsil etmektedir.”
Arş. Gör. Merve Karadaban’a kentsel iç mekânlara ilişkin verdiği aydınlatıcı bilgilerden ötürü teşekkür eder, başarılarının devamını dileriz.