Yirminci yüzyılda kapitalizm, kültürü ve endüstriyi sanayileştirmiş, toplumu endüstriyel bir ürün haline getirmiştir ve bunun sonucunda kültür endüstrisi kavramı ortaya çıkmıştır. Kültür endüstrisi toplumsal yaşayış şekli dâhil olmakla birlikte sanat, felsefe, mimari ve edebiyat gibi alanlarda değişimler meydana getirmiştir. Kitle iletişim araçları ile uluslararası sınırlar ortadan kalkmış ve küreselleşme ile birlikte ülkeler arası kültürel ve ekonomik etkileşim artmıştır. Bu durum sanat ve ekonomiyi karşı karşıya getirerek bir pazar ortaya çıkarmıştır. Bu pazar günümüz sanat anlayışını ve ortamını etkilemektedir.
Sanatçı Para Kazanma ve Popüler Olma Kaygısı ile Sanat Üretmeye Yönlenmiştir
Neo-liberal politaka sanat piyasasını desteklemiş ve kültür-sanat alanlarının yönetimini kendi himayesi altına almıştır. İş adamlarının, holding sahiplerinin kültür- sanat ortamına girmeleri, prestij göstergesi olarak koleksiyonerliğe yönelmesi; müzayedelerin düzenlenmesi bu piyasayı canlandırmıştır. Galericilik kazanç sağlanacak bir meslek haline gelmiştir. Holdingler desteklediği ve sponsor olduğu sanatçıları ünlendirmişlerdir. Bunun sonucunda sanatçı para kazanma ve popüler olma kaygısı ile sanat üretmeye yönlenmiştir. Bu üretilen eserler çabuk tüketilen gündelik dalgalanma yaratan eserler haline gelebilmektedir. Bu da çoğu zaman sanatın biricikliğini, kalıcılığını ve kalitesini düşürmektedir.
Dünya çapında bieanellerin, özel galerin ve müzelerin artışı ile bir yandan sanat üretimi desteklenmektedir bir yandan da birbirine benzeyen benzer tekniklerde popüler eserlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum günümüz sanatının pazar beklentisi içerisinde tek tipleştirilmesi ve pazar ile bütünleşme tehlikesi içerisinde olduğunu göstermektedir. Para ile sanat zamanla daha belirgin hale gelmektedir. Örneğin 2009 yılında Abu Dabi'de başlayan yeni çağdaş sanat fuarı 'Abu Dhabi Art' için kendilerini temsil etmek üzere seçilen eserler, galerilerin üsluplarını yansıtmaktan öte Batı dünyasındaki süper zengin Birleşik Arap Emirlikleri'nin yarattığı algıyla uyumludur. Galeri sahibi olan Larry Gagosian'ın 12 milyon dolarlık fiyat etiketi ile Jeff Koons'tan 'Red Diamond' eseri (resim 1) ve Damien Hirst’ün altın zemin üzerine elmaslar serpilmiş kelebeklerden 'Ah Midas'(resim 2) eseri bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Resim 1. Diamond Red - Jeff Koons at Gagosian Abu Dhabi Art 2009
Resim 2. Midas of Phrygia - Damien Hirst,2007
Son dönemde ise Aralık 2019’da İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan'ın ‘Komedyen’ adı verilen 'Duvara bantlanmış muz' çalışması (resim 3), ABD'de bir sanat galerisinde 120 bin dolara satılmıştır. Dünyada etki yaratan ve konuşulan bu çalışma bir sanat eseri olmaktan çok kapitalizm sistemin sanat üzerindeki bir provaksayonudur. Bir eserin sanat eseri değeri taşıması için arka planda felsefesinin ve bir dünya görüşünün ve estetik değerlerinin olması gerekmektedir. Yoksa orada mutlaka kapitalist sistemin bir provokasyonu vardır. Eser sahibi ABD’li performans sanatçısı, eserde kendisini neyin çektiğini şöyle anlatmaktadır; “
O sırada biraz açtım. O gün hiçbir şey yememiştim ve ondan sonra da bir şey yemedim. Yemedim çünkü sanatı midemde tutmak istedim. İşte şu an vücudumun yüzde 10’u Maurizio Cattelan.”
Resim 3. Maurizio Cattelan ‘Komedyen’ Art Basel Miami Beach
Eser Art Basel Miami ‘de sergilenmiştir. Günümüzde dünyadaki galerilerin 'iyi' olup olmadıklarının Art Basel, FIAC gibi sanat fuarlarında yer alıp almadıkları ile ölçülür hâle gelmiştir ve sanatın finansallaşmasının bir başka kanıtıdır. Ayrıca sanat bienalleri, maddi bir kaygı gütmeden diğer sanat etkinliklerine kıyasla 'gerçek' sanatı ön planda tutma ve maddi bir amaç gütmeyen organizasyonlar gibi gözükseler de çağdaş sanatın yayılmasında ve alım-satım yapılmasındaki sirkülasyonu sağlamada etkin birer araç konumuna yerleşmişlerdir.
Arş. Gör. Büşra Kamacıoğlu