“Sinema ve Distopya” özel temasına sahip kongrede, Arş. Gör. Dr. Gülçin Salma’ın başkanlığını yaptığı oturumda, Arş. Gör. Okan Kırbacı'nın gerçekleştirdiği sunumda bildirinin örneklemini oluşturan Tenet filminin yönetmeni Christopher Nolan’ın filmografisinden ve filmlerindeki genel üsluptan söz edildi. Nolan filmlerinde genellikle psikolojik sorunları olan bir erkek kahramanın hem kendiyle hem de etrafındakilerle mücadelesinin görüldüğü; modernist bir yönetmen olmasına rağmen filmlerinde postmodernist üsluptan da faydalandığı; fantastik değil, bilimci bir bilim-kurgu anlayışına sahip olunduğu ifade edildi.
Sunumun giriş kısmının ardından kavramsal çerçeveyi oluşturan modernite ve postmodernite kavramlarından, kavramlar arasındaki farklılıklardan bahsedildi ve Christopher Nolan sinemasındaki izdüşümlerine yer verildi. Bildiride de bahsedildiği üzere:
-
Interstellar filminde modernitenin önemli bir değeri olan bilim savunulup filmin evreninde, içine düşülen olumsuz durumdan yine bilimin önderliğinde çıkılacağı inancının yattığına,
-
The Dark Knight filminde modern bir değer olan ulus devlet ve düzen korunurken Joker karakterinin temsil ettiği anarşi kovuşturulup kapitalizm, özel mülkiyet vb. kavramların korunduğuna;
Tenet filminde de benzer formülden faydalandığı ifade edildi.
Tenet filminde kavramsal çerçeve bağlamında:
-
John David Washington’ın canlandırdığı CIA ajanı/Tenet çalışanı başkarakterin isminin bilinmeyişi ve kendisini The Protagonist (yani başkahraman) olarak adlandırışının modernitenin büyük anlatı yönünün bir izdüşümü oluşuna,
-
Başkahramanın(The Protagonist), insanlığı ve dünyayı kurtarmak, düzeni ve ulus devletlerin çıkarlarını korumak amacıyla çalışmakta ve hareket edişinin tıpkı diğer Nolan filmlerinde olduğu gibi modernist bir hareket oluşuna,
-
The Protagonist karakteri dünyayı kurtarırken fizik alanında master yapmış CIA ajanı olan Neil(Robert Pattison) karakterinden yardım almasının modernitenin bilimci yanının bir izdüşümü oluşuna,
-
The Protagonist karakterinin postmodernitenin çoğulculuk iddiasından hareketle siyahî bir karakter olmasına ve bu durumun Nolan’ın modernist bir yönetmen olmasına rağmen postmodern üsluptan faydalanmasının izdüşümü olması fakat her ne kadar siyahî bir karakter olsa da The Protagonist’in tıpkı bir beyaz gibi davrandığına,
-
The Protagonist’in düşmanı olan Andrei Sator(Kenneth Branagh) karakteri ise postmodern bir çıktıya işaret eden; Dünya’nın geleceğini önemsemeyen, hedonist, bireyci, postmodern şizofreni durumunda olduğuna ve düşmanlaştırıldığına vurgu yapılmıştır.
Dr. Öğr. Üyesi Emre Doğan ve Arş. Gör. Okan Kırbacı’yı çalışması için tebrik eder, başarılarının devamını dileriz.